"Verme dünyaları alsan da bu cennet Vatanı!..."
Bugün İstiklal Marşı’mızın kabulünün
97. yıldönümü. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart
1921'de Birinci TBMM tarafından “İstiklâl Marşı” olarak kabul edilmiştir. 1921
yılında yapılan yarışmaya 724 eser katılmış ama Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı
eser, 12 Mart 1921'de TBMM'de İstiklal Marşı olarak kabul edilmiştir.
Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında,
İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak
amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu
yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için
önce yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Akif Ersoy, Maarif
Vekili Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine, Ankara'daki Taceddin Dergahı'nda
yazdığı ve İstiklal Harbi'ni verecek olan Türk Ordusu'na hitap ettiği şiirini
yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif'in
yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir. Mecliste İstiklâl Marşı'nı
okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur. Mehmet Âkif Ersoy
İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiş ve
İstiklâl Marşı'nın Türk Milleti'nin eseri olduğunu beyan etmiştir.
Şiirin bestelenmesi
için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da
toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste
1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de
hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir
beşlikten oluşan marşın armonileşmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de
İhsan Servet Künçer yapmıştır. Üngör'ün yakın dostu Cemal Reşit Rey'le yapılmış
olan bir röportajda da kendisinin belirttiğine göre aslında başka bir güfte
üzerine yapılmıştır ve İstiklal Marşı olması düşünülerek bestelenmemiştir. Söz
ve melodide yer yer görülen uyum (Prozodi) eksikliğinin (örneğin “Korkma,
sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” mısrası ezgili okunduğunda “şafaklarda”
sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür) esas sebebi de budur. Protokol gereği,
sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde İstiklâl Marşı olarak söylenmektedir.
İSTİKLAL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al
sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey
nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl…
Hakkıdır, Hakka tapan, milletimin istiklâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl…
Hakkıdır, Hakka tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı
duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma,
sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakkın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakkın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ‘toprak!' diyerek
geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki
feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak
emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder varsa
taşım,
Her cerihamdan, ilahi boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden naaşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Her cerihamdan, ilahi boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden naaşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey
şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakka tapan, milletimin İstiklal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakka tapan, milletimin İstiklal!
Mehmet Akif Ersoy
Kaynak:
Saygıyla ve rahmetle anıyoruz.
YanıtlaSil