5 Eylül 2019 Perşembe

Agarta ve Şamballa, Mu ve Atlantis: 3. Kısım-Sunuş


İlk iki kısım olayın gerçekliğinin anlaşılmasında yardımcı olması için yazılmış ayrıntılardır. Asıl olay
Agarta ve Şamballa'nın tarihidir. Mu ve Atlantis kıtalarında yaşayan yüksek bilinçli Osiris Rahipleri olarak adlandırılan grup, kıtaların yıkılmasına yakın bir zamanda bunu hissediyor ve oraları terk ediyorlar. Çoğu yazıda Himalaya Dağı'na gittikleri ve iki ayrı grup olarak yeraltına şehirler kurduklarını anlatır. Bu kıtaların yıkılmasındaki en büyük etken kötü güçlerdir. Yeraltına yerleştikten sonra bu kötü güçlerle savaşmaya başlayan 'iyi taraf', bu organizasyon ile yeryüzündeki insanlarla iletişime geçiyor ve kendilerine yardımcı olabileceklerine inandıkları insanlara birtakım bilgiler ve bilimsel keşifler veriyorlar.
Örneğin, Illuminatinin, karanlık güçlere çalışan ve dünyayı köleleştirmek isteyen bir organizasyon olduğu söyleniyor. Ve bu organizasyon neredeyse insan tarihi kadar eski. Ve yeraltındaki rahipler bu kötü organizasyonları bitirmek için bazı insanlarla iletişime geçiyor ya da kendileri gönderiyorlar. Yazılarda geçen 'Adolf Hitler'in Osiris Rahipleri tarafından gönderilen bir medyum' olduğu cümlesi manidardır. Olayı biraz daha incelediğimiz zaman Swastika ve Yahudi Yıldıızının eskiden bir olduğu ve aynı tarafta bulundukları, daha sonra Hitler'in, Yahudi yıldızını benimseyen örgütün Illuminati ile dünyayı ele geçirme planından sonra bu örgütleri bitirmek için çalışmış, fakat tamamen bitirememiştir. Çokça kalıplaşmış bir soru olan, 'Nazi Almanyası'nın teknolojisi nereden geliyor ?' sorusu, olayı sorgulamamız için biraz yardımcı olabilir. Dünyadaki, özellikle 2. Dünya Savaşı zamanında teknolojilerin 'ilk'leri hep Nazi Almanyası'nda ortaya çıkmıştır (V2 Roketi, Uçan daire projesi, Kablolu ve kablosuz kitle iletişim araçları, Telsiz, Gelişmiş Benzinli motorlar vs.).
Bunların hepsi bize masallar ve efsaneler aracılığıyla aktarılıyor fakat biraz mantık ve şüphe ile yaklaşmayı gerektiriyor eğer işin özünü öğrenmek istiyorsanız. Ve bu da sizi bazı ipuçları ve kanıtlara götürüyor. Örneğin James Churchward'ın Kayıp Kıta Mu kitabında, Churchward'ın 1925 yılında Pasifik Adalarında yaptığı araştırmaların ve ispatların bu masalların aslında gerçeği yansıttığını gösterir. Mu ve Atlantis'in bu kadar gelişmiş ve yüksek bilinçte olduğu, Antik Mısır, Maya, İnka gibi ilkel toplumların, Mu ve Atlantis kıtalarından gönderilen Osiris Rahipleri tarafından geliştirildiği de bir diğer konu. Peki bu bilinç nereden geliyor ?. Bu kadar ilkel olan insanlar, aralarında birkaç yüzyıllık fark olan ataları mağaralarda yaşayıp meyve toplarken, onlar nasıl bu bilince ulaştı ?. 
Burada devreye Sirius Yıldızı (gezegeni) giriyor. Her üst bilinç, alt bilinci etkiliyor. Bu düzenli bir hiyerarşi ve silsile ile devam ediyor. Efsaneye göre dünyadaki ilk insanlar Mu kıtasında ortaya çıktılar. Onları oraya getirenler ise Siriuslu Tanrılardı. Onların gelişmesi için onlara bazı püf noktalarını öğrettiler ve gelişmelerini izlediler. Ne zaman ki kendi ayakları üzerinde durmayı öğrendiler ve diğer toplumları geliştirmeye başladılar, o zaman fiziksel olarak gelmeyi bıraktılar fakat izlemeye devam ediyorlar ve telepatik olarak buna hazır olanlarla iletişime geçiyorlar. Her yerde olduğu gibi Siriuslular'da da kötüler vardı. Ve onlar insanın gelişmesini istemediler ve dünya üzerinde Tanrısal olaylar yaşanmaya başladı.
  Kısaca nlatmak gerekirse İyi ve Kötünün Savaşı. Kötü güçler biraz daha baskın çıktılar ve kıtaların yıkılmasına ve yok olmasına yol açtılar. Fakat insanoğlu yalnız değildi ve iyi taraftakiler telepatik olarak bize yardım etmeye devam ettiler (Agarta ve Şamballa'da da). Çünkü insanoğlunun frekansı açıktı ve onu engelleyen bir durum (kötülük) yoktu. Kötü taraf baskın çıkmaya başladığı zaman insanların içine kötü duygular verdiler ve bilinçlerini uyuttular. Yani insan eski saflığının ve gücünün farkında değildi artık. Ama Osiris Rahipleri, kötü güçlerin bozmasını engellemek ve anlamamaları için bu bilgileri semboller ve şifreler ile dünyaya yaydılar. Ne zamandır olduğu bilinmez, kötü güçler dünyayı eline almış vaziyette fakat her zaman olduğu gibi günümüzde de şifreleri çözen ve telepatik kanalı açan insanlar, atalarının yaptığı gibi görevi üstleniyor ve saf duygunun, sevginin kazanması için, evreni korumak için üstüne düşeni yapıyor.Mu yazıtlarında, bu saflığa ulaşmak için, kötü duyguları terketmek gerektiği yazıyor. Çünkü, insanoğlu ilk başta kötü duygulardan arınmıştı fakat iyi güçlerin yapabildiği gibi kötü güçler de bizimle telepati kurarak bizi kötülüğe teşvik ettiler. Hem kötülükten beslendikleri için, hemde kaos ve kargaşa ile insanların iyi taraf ile birleşmemesi ve dünyayı köleleştirmekten kurtarmak için kötü güçlerle savaşmaması için. yani insanın özünde kötülük yoktur, saf enerji ve sevgi vardır, kötülüğe kapılanlar uyuyan bilinçlerdir. Ne zaman ilk saf halimize dönersek, o zaman telepatik frekanslarımız açılır.
*Bir başka konu ise Mu'ya bağlı oan Uygur İmparatorluğu. Bu konu Türkler ve Uzaylı Ataları kitabında güzelce anlatılmıştır.

"Türkler'in varoluş ve uygarlık tarihi; bazı Batılı ve Arap tarihçiler ve bunlara uyan tarihçi ve araştırmacı ünvanlı bazı Türk yazarın iddia ettiği gibi üç beş bin yıl ile sınırlı değildir. Bilakis varoluş tarihimiz çok daha eskidir. Ayrıca astronomi, fizik kimya, matematik, tıp vb. konuda her zaman en ileride olduğunu ispatlayan Türkler, elektiriği 20'nci yüzyılda değil çok daha önce kullanmış olup, imal ettikleri süper gelişmiş robotları hizmetlerine amade etmişlerdir. Türkler'in her konuda çok ileri ve zeki olduğunu her fırsatta dile getiren Atatürk, Türkler'in gerçek tarihi ile ilgili ciddi araştırmalara girişmiştir. Ve Türkler'in atalarının kökenlerinin Mu Kıtası'nda olduğuna inanan Atatürk, Tahsin Mayatepek'i atalarımızın kökleri ile ilgili araştırmalar yapması için Meksika'ya yollamıştır. Oradan gelen raporları inceleyen Atatürk, Türkler'in soyunun Mu Kıtası'na dayandığına hükmeder. Bu kitapta; Türkler'in beş bin yıllık kabile hayatından gelmediği bilakis yüksek bir medeniyetten, Mu Uygarlığı'ndan geldiği ispat etmeye çalıştım. Bu uygarlığın M.Ö. 70.000 ile 200.000 yıl öncesine dayandığını ve dünyanın, günümüzden daha ileri, modern uygarlığını kurduğunu ortaya koyuyorum. Zaman zamanTürkiye semalarında gözüken ve adına Uçandaire denilen nesnelerin, özellikle ülkemizi ziyarete gelen atalarımızın olmadığını kim iddia edebilir. Bugünün Avrupalılarının ataları on binlerce yıl öncesinde mağaralarda yaşarken bizim atalarımız dünyayı ve gökleri dolaşıp, medeniyetler kuruyorlardı. Son söz olarak: Albert Einstein "UFO'lar gerçektir ve Dünyadan göç eden bir ırk bizi kontrole geliyor ve gelimemizi izliyor," diyorsa bu kitabı onun düşüncesi ile okumanızı tavsiye ederim."

Ekler;
Agarta ve Şamballa Kitabı

Türklerin Kozmik Kökeni

Türkler ve Uzaylı Ataları





Agarta ve Şamballa, Mu ve Atlantis: 2. Kısım

Dünyanın her yanında hemen hemen nehirler kadar çok rastlanan tünel sistemlerinin kimler tarafından yapıldığına dair iddiaları da görmek yerinde olur. Bazı ciddi araştırmacılar ve okültistler binlerce yıl önce dünyada yaşamış olan ve günümüzün masal ve efsanelerinde yer alan bir devler ırkından bahsederler. Tünellerin kaynağını Daniken gibi araştırmacılar uzay uygarlıkları olarak gösterirken, bazıları devler ırkı, bir kısmı da çok çok eski çağlarda mevcut olan Atlantis ve Mu kıtalarının batışlarından sonra kurtulan kimseler olarak gösterirler. Söz konusu kıtalar batıp, yeryüzü şekil değiştirdiği zaman kurtulan kimselerin uzay çağı teknolojisine ve insanüstü psişik güçlere sahip olduklarına inanılır, o zamanlardaki en yüksek kara parçalarına sığınırlar ve bu bölge, bugünkü Himalaya dağları ve çevresidir. İki kıtadan gelenler iki ayrı yeraltı şehri kurarlar. Bunlardan biri Agartha diğeri Şamballa ismiyle bilinir. Bazı iddialara göre de söz konusu yeraltı şehirlerinin biri sağ-el yolunu izleyen majisyenlere  ait, diğeri karanlık yol izleyicilerine aittir. Agartha ve Şamballa sakinleri daha sonraki dönemlerde insanlarla çok az iletişim kurarak günümüze kadar varırlar. Bazı inançlara göre bu şehirler dünyanın aydınlık ve kahinlik pisişik merkezleridirler. Yeraltı uygarlıklarının  sakinleri hem psişik yeteneklerini hem de nükleer enerjiyi kullanarak dünyanın her yanına açılan tüneller yaparlar.

Gerçek veya fantezi, dünyanın birçok bölgesinde yeraltında yaşayan üstün varlıklara ait efsaneler vardır. Bunlar üç aşağı, beş yukarı birbirine benzemektedirler. Bazı kimseler Himalayaların altındaki yeraltı şehirlerini Atlantis ve Mu uygarlıklarına bağlarken bazı kaynaklar onların çok eski dönemlerde dünyamızı ziyaret eden uzaylılardan kalma ikmal merkezleri olduğunu söylerler.
Kapadokya, Derinkuyu ve Kaymaklı gibi yeraltı şehirleri ile bu efsanelerin ilişkili olup olmadıklarını incelemeden önce özellikle Hitler Almanyası dönemindeki okült inanışları, gizli majikal örgütleri ve bazı kimseleri tanımamızda, fikirlerini bilmemizde fayda vardır. Bazı iddialara göre de Adolf Hitler, Şamballa rahipleri tarafından yönlendirilmiş olan bir medyumdu. Bu yüzden eski uygarlıklar, Okült ekoller ve yeraltı şehirleri ile ilgili olarak yapılan araştırma ve yorumlara Hitler Almanya’sı ile başlamak daha çarpıcı olabilir.”
Yukarıdaki anlatımlarda dikkat edilecek bir konu vardır.
Hitler Türkiye’de Ağrı Dağı’nda bulunan UFO’yu ancak Atatürk’ün vefatından iki ay sonra götürmüştür. Atatürk bununla ilgili bilgilerden haberdardı. Fakat Atatürk’ü atlayarak UFOnun Türkiye’den götürülmesi kimsenin haddi değildi.
Hitler’in bile…
Yine dikkat edilmesi gereken bir bilgiyi nakledelim. Hitler Tibet’e kadar inmek için büyük bir istek duyuyordu. Çünkü bilinmeyen o bölgeyi ele geçirmek hırsı Hitler’i kamçılamıştı. Bilindiği gibi Hitler Almanya’sı teslim olduğunda karargâhta 12 Tibet Budist rahibi de ölü bulunmuştu. Hitler bu gerekliliğe inandığı için Rusya’ya savaş açtı. Tibet’e Rusya’dan inmenin zor olduğunu bildiği halde neden Rusya’dan inmek istemişti? Çünkü çekinceleri vardı. Atatürk’ten korkuyordu ama aynı zamanda bir Atatürk hayranıydı. Bu konular, irdelememizdeki amaç Mu’nun en büyük iki kolu olan Uygurların ve Mayaların Türk olmaları ve Svastika (kutup – Gamalı Haç) adlı işaretin evrensel anlamlarının olmasıydı. Bu gücü elinde tutanlar, bu güçten yararlanabilirler. Hitler de bu gücü negatif olarak elinde bir müddet tutmayı başarmıştır.








Agarta ve Şamballa, Mu ve Atlantis: 1. Kısım



Agarta, Tibet ve Orta Asya geleneklerinde sözü edilen, Asya’daki sıradağların içinde bulunduğu ileri sürülen efsanevi bir yeraltı organizasyonuna verilen addır. Agartaya ait olduğu ileri sürülen tüneller Türkiye'de, Amerika'da ve Brezilya'da da bulunmaktadır.
Adolf Hitler, emellerine  ulaşabilmek için bilimin en uç sınırlarına gitmeyi de ihmal etmedi. Kusursuz ırk için genlerle oynadı, dünyayı fethetmek için UFO imal ettirdi. Haziran 1937’de, Hitler ve Goering’in de aralarında bulunduğu Nazi ordusunun başta gelenleri, birliklerinden özel olarak seçilmiş kuvvetleri ülke dışına yolladılar. Bu birliklerin görevi, uzay ve uzaylılarla ilgili bilgi toplamaktı. Araştırma-bulunduğu farz edilen Ağrı Dağı’nda bazı hikâyeler dinlediler. Bu hikâyelere göre 200 nesil önce, gökyüzünden büyük ve de çok gürültülü bir ev yeryüzünüze indi. Ev olarak adlandırılan uçan nesnenin çıkardığı gürültü, köyde bulunan herkes tarafından duyulmuştu. Daha sonraları köy halkından biri; bu nesneyle karşılaşmış, içinden çıkan insana benzeyen varlıklar adamı selamlamış. Adama gemiye gelmesini söylemiş.

 Adam köylülere geminin dışının dokunulmayacak kadar sıcak ve parlak olduğunu, ayrıca içeri girdikten sonra da geminin havalanıp bir kuş gibi uçtuğunu, adamların içeri girdikten sonra taştan yapılmış şapkalarını çıkarıp onunla konuştuğunu anlatmış. Anlatılan hikâye Almanya’ya bildirildi. Bir ay sonra aynı bölgeye iki birlik daha gönderildi. Birinci grupta, Hitler’in ünlü kimyasal ölüm silahlarını üreten bilim adamları vardı.
Bu grup, bahsedilen evi bulmak üzere görevlendirilmişti. Bilim adamları, o günün bütün teknolojisini kullanarak bahsedilen evi aramaya başladılar. Sonunda da bu amaçlarına ulaştılar. Bir dağın tepesindeki mağaranın içinde bu gemiyi buldular. UFO, 25 metre genişliğinde ve 8 metre yüksekliğindeydi. Dünyada bulunmayan katı bir maddeden yapılmıştı. Bilim adamları gemiyi çalıştırmayı denediyse de başarılı olamadı. Aralık 1938 yılında bulunan UFO, büyük bir gizlilik içinde Almanya’ya getirildi. UFO araştırması için Almanya’daki en ünlü bilim adamları Münih’in kuzeyinde kurulan bölgeye getirildiler. Araştırma laboratuvarı, başka kuvvetler tarafından fark edilmemesi için eski tuz madenlerinin bulunduğu bir bölgeye konuşlandırıldı. Fakat bu bölgenin Amerika Birleşik Devletleri ajanları tarafından fark edilmesi uzun sürmedi. Nazi bilim adamları ise, UFO deneyimleri hakkında birçok bilgiye sahip olmuşlardı.
Temmuz 1941’de, Amerika Birleşik Devletleri, “Oz” kod adını verdikleri bir ajanını bu laboratuvara sokmayı başardı. Oz, buranın resimlerini çekmiş, burası hakkında birçok belge almıştı. Fakat bunların Amerika’ya gönderilmesi sırasında, Almanya’daki Nazi hâzinesini toplayan Rus birlikleri tarafından bu belgelere ve resimlere el konulmuştu. Büyük bir Rus birliği bu topraklara gönderilmiş, ondan sonraki zamanlarda da ne bu kurulan UFO üssünden ve ne de belgelerden hiçbiri bulunamamış. Nazilerle UFO’ların yakınlığı hakkında birçok belge ve söylenti mevcut. II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin bu UFOları kullandığı söylentisi de vardır....

12 Temmuz 2019 Cuma

Antik Roma Tarihi: İstanbul Hipodromu - Circus Maximus Hippodrome (Konstantinapolis)


Antik İstanbul Hipodromu (Sultanahmet Hipodromu)

Bugün Sultanahmet Meydanı olarak bilinen alan Bizans döneminde Hipodrom olarak biliniyordu. Burada daha çok at yarışlarının yapılmasından dolayı Osmanlı döneminde bu alan “At Meydanı” olarak isimlendirilir. İstanbul’un merkezinde yer alan bölgeye imparatorluklar; Ayasofya, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı gibi en görkemli yapılarını inşa etmişlerdir. Bu görkemli eserlerden biri de çoğu kişinin bugün bilmediği tarihi İstanbul Hipodromu’dur.

Hipodromun Yapılışı

M.S. 203 yılında  -o dönem adı Byzantion olan- İstanbul’da bir hipodrom inşa edilir. Yaklaşık 100 yıl sonra yani 3. yüzyılın hemen başlarında İstanbul Roma’nın başkenti ilan edilir ve imparatorluğun yönetim kadrosu ve hazineleri buraya getirilir. Tabii başkentin Roma İmparatorluğuna yakışacak güzellikte olması gerekir. Bu nedenle 1. Konstantin bizzat kendisinin takip ettiği hızlı bir imar çalışması başlatır. Bu imar çalışmalarından biri de hipodrom üzerine yapılır. Yapılacak yeni hipodromun en az Roma’da yer alan hipodrom kadar görkemli olması amaçlanır. Çalışmalar bitince ortaya 100.000 kişilik devasa bir hipodrom çıkar.


Hipodromun Özellikleri

Hipodrom, görüntüsü itibariyle bir at nalı biçiminde inşa edilmiştir. 117 metre genişliğinde olan hipodromun uzunluğu ise tam 480 metreydi. Bu devasa boyutu somut hale getirmek için yaklaşık 6 futbol sahasını yan yana getirmemiz gerekir. Hipodromun kapasitesi ise neredeyse 100.000’e yakın bir civardaydı. Spina olarak adlandırılan ve alanın ortasında yer alan duvar imparatorluğun birçok bölgesinden getirilen anıtlarla süslenir. Bu anıtlarla birlikte imparatorluğun gücü de sergilenmiş oluyordu. Uzunlamasına ele aldığımızda hipodromun bir ucu aynı zamanda ana noktası olan sfendondur. Hipodromun diğer ucunda bulunan yapının üstünde ise İstanbul’dan yağmalanan dört bronz at heykeli yer almaktaydı. Yağmalanan atlar bugün Venedik’te sergilenmektedir.

Sfendon

Hipodromun ana noktası kral locasının da bulunduğu sfendondur. Muhtemelen alanda yapılan gösteride görev alanların da bulunduğu odalar sfendondaydı. Hipodromdan günümüze kadar gelmeyi başaran tek yapı da burasıdır. Bugün ana hatlarıyla hala sağlam bir şekilde durmaktadır. Üstünde birkaç tarihi okul binası bulunmaktadır. Hipodrom zemini günümüze kadar yükseldiği için ön taraftan sfendonu farketmeniz imkansız. Ancak kimsenin pek dikkat etmediği ve bilmediği bir şey var ki arka tarafına doğru gittiğinizde yaklaşık 20 metrelik bu oval duvarları net bir şekilde gözlemleyebiliyorsunuz. Hipodromu en iyi anlayabildiğimiz ve gözümüzün önünde canlandırabildiğimiz yer burasıdır.

Duvardaki kapılar ve pencereler sonradan örülerek kapatılmış. Yaklaşık iki bin yıllık bu hipodrom yapısı üstünde binalar olmasına rağmen sağlam bir şekilde durmaktadır.  Yapının iç bölümleri de günümüze kadar yıkılmadan gelmiştir. Muhtemelen o dönem koridorlarını ve odalarını bugün yer altı dehlizleri şeklinde görebilmek mümkün. Tabii bu koridorlar ve odalar bugün suyla dolu olduğundan sonunun nereye gittiğini göremiyorsunuz. (Yapının iç bölümlerine girmek yasaktır. Yapıyı ancak dışarıdan bir sur gibi gözlemleyebiliyoruz. Yapının içindeki bölümleri ben izlediğim bir belgeselde görmüştüm ki araştırmacı özel izinle içeri girmişti.)



Hipodromda Düzenlenen At Yarışları

Romalılarda hipodrom geleneği oldukça yaygındı. Çünkü buralarda düzenlenen törenlere imparator da katılırdı. Böylelikle imparator ve halkın bütünleşmesi sağlanmış olurdu. Aynı zamanda devletin siyasi gücünü gösterdiği propaganda alanları olarak da kullanılırdı.
İstanbul Hipodromu başta at yarışları olmak üzere birçok etkinliğe ve törene ev sahipliği yapıyordu. İlk zamanlarında gladyatörlerin de bu gösterilerilere katıldığı söylenmekte. Ancak daha sonraki yıllarda işlevini kaybedene kadar hipodromda at yarışları düzenlenirdi ki bu da bir Roma geleneğiydi. Burada da her gün arabalı at yarışları yapılır ve çeşitli eğlenceler düzenlenirdi.

Nika Ayaklanması

532 yılında yine sıradan bir at yarışı için onbinlerce halk hipodromda toplanır. Ancak halkın yöneticilere karşı uzun süredir var olan bir memnuniyetsizliği söz konusudur. O gün yapılan at yarışı sonrasında tribünler boşalmaz ve sloganlar atılmaya başlanır. Bu gösteriler gece yarısı da devam eder birçok noktada yağmalamalar meydana gelir. İsyan günlerce sürer ve katılım sayısında artışlar olur. Halk Kral Justinyanus’un yerine başka bir kral seçmek için hareket eder. İmparatorluğun elinden gideceğini anlayan Justinyanus isyanın kanlı bir şekilde bastırılmasını emreder. Hipodromda bekleyen onbinlerce halkın çevresi bir anda askerlerle sarılır. Askerler halkın arasına hücum ederek gece yarısına kadar katliam yapar. Hipodromun tüm tribünlerinin ve zemininin kanlarla boyandığı söylenir. O gün hipodromda yaklaşık 30 bin insan katledilir ve ibret olsun diye cesetlerinin hipodrom zeminine gömüldüğü rivayet edilir. İşte hipodromun böyle ürkütücü bir geçmişi de vardır.



Spina Duvarı

Hipodromu tam ortadan enlemesine ikiye bölen duvar spina olarak adlandırılır. Bu spina zeminden birkaç metre yüksekti. Böylelikle hipodromun diğer tribündeki seyircilerin yarışı seyretmeleri engelleniyor ve atların kendi taraflarına gelişine kadar seyircinin heyecanlandırılması amaçlanıyordu. Aynı zamanda imparatorluğun değişik bölgelerinden getirilen anıtlar bu spinanın üzerine dikilmişti. Böylelikle imparatorluğun gücü hissettiriliyordu. Bu anıtlardan günümüze kadar gelmeyi başaranları şunlardır: Obelisk, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş
(Spina duvarı günümüze gelene kadar yaklaşık 5-10 metre kadar yerin altında kalmıştır.)

Obelisk (Dikilitaş)

Bu dikilitaş M.Ö. 1450 yılında Mısır Firavunu III. Thutmosis tarafından yaptırılmıştır. Ancak daha sonraki dönemlerde Romalılar bu anıtı yerinden söktürüp İstanbul’a getirtmişlerdir. M.S. 390 yılında anıtın bugünkü yerine yaklaşık bir aylık çalışma sonrasında dikildiği söylenmektedir.
Bu devasa anıtın Mısır’dan İstanbul’a kadar getirilmesi gerçekten zor olmuştur. Bunun için özel bir gemi inşa edilmiş ve taşınamadığı için anıtın yaklaşık 6 metrelik kısmı kesilmiştir.
Anıtın toplam yüksekliği 19,59 metredir. Anıtın dört tarafında da Mısır ve firavun hakkında kabartmalar mevcut. Anıtın üstünde durduğu mermer kaidede ise Bizans İmparatoru I. Teodosius ve yarışları izleyen halkın kabartmaları mevcuttur. Bu mermer kaide uzun bir süre toprak altında kalmış ve 1856 yılında yapılan çalışmalarla gün yüzüne çıkarılmıştır.

Yılanlı Sütun

Yunanların Perslere karşı kazandıkları zaferden sonra Delphi tapınağına yapılmış bir anıttır. Sütunda birbirine dolanmış üç başlı bir yılan figürü yer almaktadır. 324 yılında 1.Konstantin tarafından İstanbul’a getirtilmiş ve bugünkü yerine dikilmiştir. Ancak sütundaki üç yılan başı daha sonraki yıllarda sökülmüştür.

Örme Dikilitaş

Bugün ayakta kalmayı başarmış bir diğer anıt ise 32 metrelik boyuyla “Örme Dikilitaş”tır. Kimin tarafından tam olarak ne zaman yapıldığı belli değildir. Ancak 10. yüzyılda onarımdan geçmiş altında bulunan mermer kaideye bazı tasvirler eklenmiştir. Bu mermer kaide de uzun yıllar toprak altında kalmış ve 1856 yılında yapılan çalışmayla ortaya çıkarılmıştır.
-
Bir zamanlar görkemli törenlerin ve yarışların yapıldığı hipodrom, Nika katliamı sonrasında eski günlerinden uzaklaşır. Ancak buna rağmen 1200’lü yılların başına kadar bu yarışlar kısmen yapılmaya devam edilir. Ancak şehir 1204 yılında Haçlılar tarafından işgale uğramıştır. Latin istilası olarak adlandırılan olaylarda şehirde halkın büyük bir kısmı katledilmiş ve Latinler şehirdeki birçok değerli eşyayı yağmalayıp İtalya’ya götürmüş ve birçok yapıyı tahrip etmiştir. (Venedik San Marco kilisesinde sergilenen meşhur bronz “Quadriga Atları” bu istila sırasında İstanbul’dan kaçırılmıştır.)
Bu yağmalamadan hipodrom da büyük bir zarar görmüştür. Hipodromun birçok kısmı yıkılmış ve spina duvarının üstündeki anıtlarda yer alan değerli eşyalar sökülmüştür. Bu istiladan sonra ise şehir -İstanbul’un fethine kadar- kendini toparlayamamış ve eski görkemli günlerinden uzaklaşmıştır.


 



Kaynakça:


11 Temmuz 2019 Perşembe

Antik Roma Tarihi: Roma Mitolojisinde Tanrı ve Tanrıçalar


Eski Roma mitolojisi Yunan mitolojisinden belirgin çizgilerle ayrılıyordu. Romalılar çeşitli anlayışları - dürüstlük, doğruluk, cesurluk vb. özellikleri tanrılarla özdeşleştirirlerdi. Roma mitolojisi Yunanların İtalya'ya yerleşmesinden sonra eski Yunan mitolojisinin etkisi altında kalarak bazı değişikliklere uğradı. Önceleri Mars onlar için bitkilerin köklerini besleyen bir tanrı, Venüs ise bahçelerin tanrıçasıydı. Sonradan Yunan mitolojisinin etkisi altında kalarak bu tanrılar savaş ve aşk tanrısı adlarını almışlardı.

Roma mitolojisinin en ilginç tarafı ise Eski Romalıların olaylara bakış açılarıydı. Roma mitolojisi sadece tanrılar ve doğaüstü canlıların öykülerinden oluşmamaktaydı, aynı zamanda halkın ve Roma devletinin ideolojisine yerleşmiş olan bir bakış açısıydı. Gerçek Roma şehrinin kuruluşunun ve halkları idaresi altına almasının çok çok önceden tanrılar tarafından belirlenmiş olmasındaydı. Bu mit Romalıların bir çok savaşı kazanması sonucunda da ortaya çıkmıştı. Romalılar eski devirlerden başlayarak önce kendi çevrelerindeki kabileleri, daha sonra Avrupa, Asya ve nihayet Afrika'da yaşayan bir çok ulusu egemenlikleri altına almışlardı. Eski Romalılar bunu çok doğal olarak karşılamışlardı. Onlara göre Roma tanrılar tarafından seçilmiş bir devletti.

Roma mitolojisi edebiyata yansımış ve ünlü Romalı şair Vergillius 'Aeneas' adlı eserini yazmıştı. 'Aeneas' eserinde şair Troya kahramanlarından biri olan Aeneas'ın halkı ile birlikte İtalya'ya nasıl yerleştiğini anlatmış. Aeneas, Troya'lı prens Ankhises ile tanrıça Aphrodite'nin oğludur. Tanrılar, kral Priamos soyunun sona ermesine Dardanos soyunun ise devam etmesine karar vermiştir. Bu nedenle Aeneas, annesi tanrıça Aphrodite'nin yol göstermesi ile yakınları ve halkıyla İtalya'ya varabilecektir. Uzun ve bol serüvenli bir yolculuktan sonra Aeneas, İtalya'nın Tiber nehri kıyılarına kolonisini kurar. Burada yörenin kralı Latinus ile dost olur ancak, Yunan kolonisinin komutanı Turnus ile dövüşür ve onu yenerek öldürür. Latinus'un kızı Lavinia ile evlenerek Lavinium kentini kurar. Bu kent sonraları Albalonga adını alacaktır. Nihayet kent Roma adını alarak çok ünlenecek ve tarihte önemli roller üstlenecektir. Aeneas soyu, oğlu Iulus ile devam eder ve bu soydan gelen Ilia ünlü ikizler Remus ve Romulus'u (Remo ve Romolo) doğurur. 

Abeona - Roma mitolojisinde çocukların koruyucusu Tanrıça. 

Abundantia - Roma mitolojisinde fazla etkin olmayan bolluk, başarı ve şans Tanrıçası. 

Aequitas - Roma mitolojisinde adil işlerin ve anlaşmaların Tanrısı. 

Alemonia - Henüz doğmamış çocukları besleyen Tanrıça. 

Anna Perenna - Yeni yıl Tanrıçası. Onun festivali Mart ayının 15 de kutlanırdı. Romalılar amnis perennis ("sonsuz akıntı") kelimesine çeşitli anlamlar vermişle.

Antevorte - Roma mitolojisinde geleceğin Tanrıçası. 

Appiades - Appian su kemerinin yakınlığında tapınakları bulunan beş Tanrıçaya verilen genel ad. Bu Tanrıçalar: Concordia, Minerva, Pax, Venus, ve Vesta idi. 

Aurora - Şafak Tanrıçası. Yunan mitolojisinde ona Eos demişler. 

Bellona - Romalı'ların Zafer Tanrıçası. Kapadokya Tanrıçası Ma ve Yunan Tanrıçası Nike ile aynı özellikleri taşımaktadır. 

Bubona - Roma mitolojisinde atların ve büyükbaş hayvanların Tanrıçası. 

Camenta - (Egeria) Romalıların Doğum Tanrıçası. 

Caca - Romalıların Ocak Tanrıçası ve Gigant Cacus'un kızakardeşi. 

Concordia - Romalıların Barış Tanrıçası. 

Concus - Eski Roma Tanrılarından biri. Gizlemek, örtmek, saklamak Tanrısıydı. 

Copia - Servet ve bolluk Tanrıçası. 

Dea Dia - Büyüme ve gelişme Tanrıçası. 

Dea Tacita - Kelime anlamıyla 'Sessizliğin Tanrıçası'. Roma mitolojisinde Ölüm Tanrıçası. 

Diana - Doğa, verimlilik ve çocuk doğum Tanrıçası. O Capua yanındaki Tifata dağında çalışır ve aynı zamanda Ay Tanrıçası görevini de üstlenmiş. Latinlarin de Tanrıçasıydı. 

Disciplina - Roma mitolojisinde Disiplin ve düzen Tanrıçası. 

Dius Fidus - Ant ve Yemin Tanrısı. Sabine kökenli bir Tanrıydı. 

Duellona - Roma Tanrıçası. 

Edusa - Küçük çoçuklara beslenmeyi öğreten Tanrıça. 

Egeria - Doğum Tanrıçası. Roma'nın kurucusu Romulus'un koruyucusu. 

Eventus Bonus - (Bonus Eventus)'İyi Akşamlar'. İş yaşamında başarı Tanrısı. Ayrıca Hasat Tanrısı olarak da bilinir. Heykeli Roma'da, Jupiter tapınağının yanında konulmuştur. 

Genius - Roma Tanrısı. Bir nevi koruyucu melek görevini görüyordu. Her insanın kendine ait bir Genius'u olduğuna inanılırdı. 

Grazia'lar - (Graces) - Letafet perilerinin Roma mitolojisindeki isimleri. Yunan mitolojisinde Kharit'ler olarak geçerler. Doğadaki güzellik ve neşe insanların da, Tanrıların da kalplerinde duygukları, güzellik hayranlığı onların eseridir. 

Fabulinus - Bebeklerin Tanrısı. Efsaneye göre, bu Tanrı Romalı çocuklara konuşmayı öğretirdi. 

Faunus - Vahşi doğanın ve verimliliğin Tanrısı. Nasihatçı olarak da tapınım ve saygı görmüştü. O Yunanların doğa tanrısı Pan ile aynı özellikleri taşımıştır, boynuz ve yeleleri varmış. Büyükbaş hayvanların da koruyucusu olarak bilinmiştir. Ona Roma Kır Tanrıları Faun'lar eşlik ederlermiş. Faun'lar Yunan mitolojisinde Satyr'ler olarak yerlerini almışlar. Faunus'un bayan benzeri Fauna'dır. Kurt suratı, çelenk ve kadeh Faunus'un simgeleridir. 

Febris - Telaş ve paniğe karşı koruyucu Tanrıça. Febris ("heyecan") antik Roma'da üç tapınağa sahipti. Bu tanınaklardan biri Palatine ve Velabrum arasında yer almıştı. 

Flora - İlkbaharın taze çiçeklerinin Tanrıçası. Quirinalis yakınında tapınağı vardı. Dördüncü yüzyılda bu Tanrıçanın şerefine, 28 Nisan - 1 Mayıs tarihleri arasında Floralia festivali kutlanırdı. Flora Yunanların Chloris'i ile özdeşleştirimiştir. 

Fortuna - Roma mitolojisinde şansın cismani hali, tanrıçasıdır. Yunan mitolojisindeki Tyche'ye denktir. Fortuna her zaman olumlu değildir: bazen şüphelidir (Fortuna Dubia); değişen şans olabilir (Fortuna Brevis) veya mutlak şeytani şans (Fortuna Mala) olabilir. Hayattaki farklı yönlere göre bu tip farklı isimler altında Roma İmparatorluğunun her yanında tapılırdı, adına birçok tapınak bulunurdu. 

İanus - (Janus) - Romalıların inancına göre İanus, evlerin kapılarını bekleyen bir Tanrıydı. 

Junon - (Iuno) Romalıların baş Tanrıça Hera'ya taktıkları ad. 

Jupiter - Romalıların baş Tanrı Zeus'a verdikleri ad. 

Juturne - (Juturna) Romalıların Su Kaynakları Tanrıçası. Jupiter onu periye çevirmiş ve Latium yakınlığındaki Lavinium'da bir su kaynağını ona armağan etmişti. O Fontus (Fons)'un annesi ve Janus'un karısıydı. 

Juventus - Gençlik Tanrıçasının adı. Romalılar gençlik çağına giren delikanlılara bu adı koyardı.
Kybele - Roma ve eski Anadolu mitolojisinde Tanrıların anası. Onun karakteri Phyrgia'da ortaya çıkmış, daha sonra Yunanistan'a kadar yayılmıştır. Yunanlarda Rheia onun yerini almıştır. 

Lar - Romalıların ocakbaşı Tanrısı. 

Larv'lar - Roma inançlarına göre tehlikeli ve insanlara bela olan ruhlar. Anlatılanlara göre, Larv'lar ellerinde uğursuzluğun sembolü olan birer baykuş taşırlardı. 

Libitina - Roma da ölüler için yapılan merasimi koruyan Tanrıça 

Lima - Başlangıçlar Tanrıçası. 

Luna - Romalıların Ay Tanrıçasına verdikleri ad. Yunanlar ona Selene derler. 

Lucina - Kadınlara doğumda yardım eden ve sancıları azaltan Tanrıça. Sonraları 'çocuklara ışık bahşeden' anlamına gelen Juno adını almıştır. 

Maia - Mayıs ayına adını veren Tanrıça. Bu ayda ona kurbanlar verilir, adaklar adanırdı. Mitolojide Maia Vulcan'ın yardımcısıydı. Bazen Fauna ve Ops ile eşit tutulurdu. 

Mars - İlk başlarda bitkilerin köklerini besleyen bir Tanrı olmasına rağmen daha sonra Yunan mitolojisinden etkilenerek Savaş Tanrısı sıfatını kazanmıştı. Yunanlıların aksine Romalılar onu severlerdi. Onlara göre ise Mars üstün, soylu bir görünüşü olan hiç yenilmeyen bir Tanrıydı. 

Mater Matuta - Romalıların şafak Tanrısı. 

Minerva - (Minerve) Romalıların Zeka Tanrıçası Athena'ya verdikleri isim. 

Moneta - Başarı Tanrıçası. 

Nascio - Roma mitolojisinde Doğum Tanrıçalarından biri. 

Necessitas - Zaruret, Zorunluluk Tanrıçasıydı. Kader Tanrıçası olarak da bilinmekteydi. Romalılar onun insan şeklinde olduğuna inanırlardı. Yunanlardaki ismi Ananke idi. 

Neptun - Romalıların Deniz Tanrısı Poseidon'a verdikleri ad. 

Nerio - Romalılarda savaş Tanrısının karısı olup, kahramanlığı temsil eder. 

Nundina - Roma mitolojisinde yeni doğan bebeğe isim takıldığı dokuzuncu günün Tanrıçası. 

Occator - Acı ve üzüntü Tanrısı.
Orcus - Ölüm ve yeraltı dünyasının Tanrısı. Bazen çok zalim ve korkunç, bazense oldukça iyi bir Tanrı olarak tanımlanmıştır. Yunan Tanrııs Hades'le aynı özellikleri taşımıştı. 

Pales - Romalıların koyun sürülerini koruyucusu olduğuna inandıkları Tanrı. 

Parkae - Romalıların Ralih Tanrıçalarına verdikleri ad. 

Penat'lar - Romalıların Ev Tanrılarına verdikleri ad. 

Pilumunus - Yeni doğan çocukları koruyan Roma Tanrıçası. 

Poena - Roma mitolojisinde ceza Tanrıçası.

Pomona - Romalıların Meyve Tanrıçası.

Puta - Ağaçlar ve asmaları budamakla ilgili olan Roma Tanrıçası. 

Romulus ile Remus - Roma mitojisinde ikiz kardeşler. Mars ile Rea Silvanın oğulları. Küçük yaşta Tiber nehrine bırakılan ikizler, dişi bir kurt tarafından bulunmuş, onun sütüyle beslenmişlerdi. Sonra onları Picus adında bir çoban keşfetmiş, evine götürüp besleyip büyütmüştü. Kardeşlerin kaderinde Roma şehrinin temelini koymak vardı. Büyüdükten sonra iki kardeş arasında şehri hangisinin kuracağı konusunda tartışma çıkmış ve bu tartışma Remus'un ölümüyle sonuçlanmıştı. Romulus Roma şehrinin kurucusu ve ilk kralı oldu. Roma'nın kurucusu Romulus da tanrısallaştırılmıştı. 

Salus - Romalıların Sağlık Tanrıçası. 

Saturnus - Roma Tanrısı Satürnüs çiftçilerin Tanrısı olarak görülmüştür. Mitolojiye göre Satürnüs ve karısı hasat Tanrıçası olan Ops ekincileri korurmuş. Yunan mitolojisinin etkisi ile sonraları Satürnüs Kronos kişiliği kazanmıştır. Satürnüs'ün İtalya'yı yönettiği devre 'altın çağ' adını vermişler. 

Silvanus - Romalıların Orman, Bağ - bahçe Tanrısı. 

Summanus - Romalıların gece çakan Şimşek Tanrısı. 

Tellus - Romalıların Yunan mitolojisindeki Toprak Ana (Gaia) ya verdikleri ad. 

Terminüs - Romalıların sınır taşı Tanrısı. 

Vacuna - Sabinelilerin Tarım Tanrıçası. Vacuna'ya kutsal orman Reate'nin bulunduğu bölgede tapınılmıştır. 

Velovis - Bir Roma Tanrısı. Yer altı Tanrılarından sayılmakta, volkanlar ve balıkları bunun idare ettiğine inanılır. 

Veritas - Adalet ve Gerçek Tanrıçası. Satürnüs'ün kızı. 

Vesta - Aile ocağı Tanrıças.

Virtus - Roma mitolojisinde cesaret ve savaş gücünün Tanrıs.

Vulcanus - Ateş Tanrısı. Demircilik ve sanatla da uğraşır. Onun dökümhanesi Etna dağındadır. Burada o yardımcıları ile beraber Tanrılara ve kahramanlara silah yapardı. Yunan mitolojisinde bu Tanrı Hephaestus adını almıştı.

 
Kaynakça: 
Antik Roma Tarihi kitabı; Yazar, Mary Beard, 2018, Pegasus Yayınları

6 Haziran 2019 Perşembe

4 Yıl Savaşları: Gombe Şempanze Savaşı (1974-1978)


Genellikle "4 Yıl Savaşları" gibi savaş içerikli kavramlar insanlara atfediliyor olsa da, türümüzün yaşayan en yakın kuzeni şempanzelerin davranışlarını daha yakından takip ettikçe, hiç ummadığımız kavramların onları tanımlamak için de kullanılabileceğini görüyoruz. 4 Yıl Savaşları olarak da bilinen "Gombe Şempanze Savaşı", bunun en nefes kesici örneklerinden birisidir. Gombe Şempanze Savaşı, 1974-1978 yulları arasında Tanzanya'daki Gombe Ulusal Parkı'ndaki iki şempanze komünitesi arasındaki vahşi çatışmalara verilen isimdir. Savaşın tarafları arasında Kasakela ve Kahama komüniteleri bulunmaktadır. 

Bunlardan Kasakela grubu parkın kuzeyini kendi kontrolünde tutarken, Kahama grubu parkın güney bölgesini yönetmektelerdi. Bu iki grup, söz konusu savaştan yıllar önce tek ve büyük bir komünite olarak barış içinde yaşamlarını sürdürmektelerdi. Ancak 1974 senesinde ünlü primatolog Jane Goodall'ın komüniteyi incelemeye başlaması sırasında, şempanzeler arasındaki gruplaşma da giderek netleşmeye başlamıştı. Bu sürtüşmeler, uzman primatologun gözünden kaçmadı ve insanlığın hayvan davranışları alanındaki bilgi birikimine nefes kesen bir sayfa ekledi: Gombe Şempanze Savaşı!

(Jane Goodall ve bir şempanze) 

Her ne kadar Goodall, grup içi ayrışmayı 1974 yılında tespit etmiş olsa da, Goodall'ın arazi notları üzerinde yapılan bilgisayar-destekli analizler, ayrışmanın tarihinin 1971'e kadar gittiğini ortaya koydu. Notların gösterdiği üzere, Kahama grubu içerisinde 6 yetişkin erkek bulunmaktaydı (bunlar arasında "Hugh", "Charlie" ve "Goliath" olarak bilinen üç meşhur şempanze de vardır). Ayrıca 3 dişi şempanze ve onların yavruları ile "Sniff" isimli 1 adet ergen şempanze de Kahama grubunu oluşturmaktaydı. Öteki grup olan Kasakela ise daha büyüktü: 12 dişi şempanze ve yavruları ile birlikte 8 yetişkin erkek şempanze...

Savaşın başlangıcı, 7 Ocak 1974 tarihine denk gelmektedir. Bu tarihte Kasakela grubundan 6 yetişkin erkek, Kahama erkekleri arasında bulunan "Godi" isimli şempanzeye vahşice saldırarak onu öldürmüşlerdir ve böylelikle savaşın ilk vahşi saldırısını gerçekleştirmişlerdir. Saldırı sırasında bir ağacın tepesinde yemeğini yiyen Godi, olay yerinde can vermiştir. Resmi ve bilimsel kayıtlar içerisinde bu, bir şempanze grubunun kendi türlerinden olan bir diğer bireyi kasti olarak ilk öldürüşüdür.

Sonraki 4 sene boyunca Gombe Ulusal Parkı şempanzeleri barış yüzü görememiştir. 4 yıllık savaş sırasında Kahama grubunun 6 erkek şempanzesi de Kasakela savaşçıları tarafından katledilmiştir. Kahama dişilerinden ise 1 tanesi öldürülmüş, 2 tanesi kaybolmuş, 3 tanesi ise Kasakela erkekleri tarafından dövülmüş ve kaçırılmıştır. Bu süreçte yaşananlar, kan dondurucudur ve Jane Goodall'ın kitaplarından şu şekilde okunabilir:
Gombe Şempanze Savaşı boyunca gördüklerimi hazmedebilmek için yıllarca çaba sarf etmem gerekti. Birçok gece uykumda korkuyla uyandım ve savaşın korkunç görüntülerini aklımdan çıkarmaya çabalamak zorunda kaldım. Şempanzelerden biri olan Satan'ın, Sniff'in yüzüne aldığı derin yaradan çenesinden akan kanları içmek amacıyla ellerini bir bardak gibi kullanması... Normalde son derece zararsız olan yaşlı Rodolf'un 2 kiloluk bir taşı Godi'nin yere yığılmış vücuduna vuruşu... Jomeo'nun Dé'nin baldırından bir deri parçasını koparıp atışı... Figan'ın durmaksızın, tekrar tekrar, acımasızca Goliath'ın titreyen bedenini yumruklaması... Ki Goliath, Figan'ın küçüklüğündeki kahramanlarından birisiydi!

Bu başarılı saldırılar sonrasında Kasakela grubu, Kahama grubunun elindeki tüm alanı yavaş yavaş ele geçirmeyi ve kendi topraklarına katmayı başarmıştır. Ne var ki Kasakela'nın bu zaferi kalıcı olmamıştır. Kahama grubunun ortadan kalkışı, Gombe Ulusal Parkı'ndaki güç dengelerini bozmuştur. Kasakela, yeni edindiği topraklar sayesinde bir anda Kalande isimli bir diğer şempanze komünitesi ile komşu haline gelmiştir. Kasakela'nın bu hızlı ve güçlü ilerleyişi, Kalande grubundaki şempanzelerin korumacı bir strateji izlemesine neden olmuştur. 


Ne var ki Kalande şempanzeleri hem fiziksel güç bakımından, hem de sayısal olarak Kasakela şempanzelerinden üstündü. Kasakela'nın ilerleyişini durdurmak ve Kasakela'nın toprak kazanmak konusunda ne kadar istekli olduğunu tespit etmek adına Kalande şempanzeleri birkaç defa Kasakela'nın yeni topraklarına saldırı düzenledi. Kasakela, bu güçlü saldırılar sonucunda kısa sürede Kalande'ye boyun eğdi ve kazandığı toprakların büyük bir kısmından çekilmek zorunda kaldı.
Her ne kadar bu anlatımlar bazı bilim insanları tarafından "aşırı insanlaştırılmış bir dil kullanmak" ile suçlanmışsa da, sonradan yapılan analizlerin hepsi, Gombe'de yaşananları doğrulamakla kalmadı, Goodall'ın müdahalelerinin hiçbirinin şempanze komüniteleri arasındaki savaşa etki etmediğini, tarafların tamamen doğal nedenlerle bu savaşı başlattığını ortaya koydu. Böylece Gombe Şempanze Savaşı, insanlığın resmi olarak tanıklık ettiği ilk şempanze savaşı olarak bilim tarihindeki yerini aldı.







1 Haziran 2019 Cumartesi

Cajamarca Savaşı (16 Kasım 1532)

(Theodore De Bry tarafından yapılan Atahualpa'nın esir alınışı.)

80000 kişilik ordusunun koruması altında olan İnka İmparatoru Atahualpa ile 106 piyade, 62 atlı askerli Francisco Pizarro arasındaki savaş. Pizarro, Atahualpa’yı tek bir asker kayıp vermeden esir almıştır. Tabi İnka İmparatoru denilince insanın aklına Julius Caesar gibi bir adam geliyor. Bu imparator Avrupa kadar gelişmiş toprakların imparatoru değildi. Şöyle ki;

– Pizarro’nun askeri üstünlüğü, İspanyolların sahip oldukları çelik kılıçlar ve diğer kesici silahlardan, çelik zırhlardan, tüfeklerden, atlardan kaynaklanıyordu. Atahualpa’ nın, üzerine binip savaşacakları hayvanları olmayan birlikleri bu silahlara ancak taş, bronz ya da tahta sopalarla, sapanlarla, topuzlarla, baltalarla karşılık verebilirdi. Belirtmekte fayda var; Pegasus efsanesinin de atı evcilleştirip savaşlarda kullanan askerleri ilk defa gören toplumlar tarafından çıkarılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Atın üstünde ölüm saçan adamlar gören toplumların uğradığı şoku düşünün. Bir de savaşları abartarak anlatan insanlar, kulaktan kulağa dolanan abartılı anlatımlar vs. Al sana bir tanrı daha. Atları savaşta kullanmayan bir ordu, habercilerin yapılan saldırıları arkasında bulunan birliklere haber verene kadar 100 defa öldürülmesi nedeniyle askeri manevralardan eksik kalıyor.
– İstilacı kuvvetlerin bağışıklık kazandığı bazı hastalıklarla istilaya uğrayan toprakların sakinlerinin ilk defa karşılaşması. Çiçek, grip, tifüs vs. İlk İspanyol saldırısı 1502′ de başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra Aztekler çiçek hastalığından kırılmışlardı.


– Yazı. Yazılı bilgiler, sözlü bilgilere göre daha yaygın, daha sağlıklı ve daha ayrıntılı biçimde aktarılabiliyordu. Kolomb’un yolculuklarından, Cortes’in Meksika’yı ele geçirişinden sonra İspanya’ ya akan bu tür bilgiler ispanyolların Amerika’ ya akın etmesine neden oldu. Mektuplar, kitapçıklar yapılacak deniz yolculuğunda nasıl bir yol izlenmesi gerektiğiyle ilgili bilgiler veriyordu. Atahualpa’ nın ispanyolların askeri gücü ve amaçlarıyla ilgili çok az bilgisi vardı. Bu az olan bilgi de Pizarro’ nun ordusunu ziyaret eden bir elçisinden aldığı bilgilerdi. Elçi, ispanyolları en düzensiz en dağınık haliyle görmüş, bu adamların savaşçı olmadıklarını, kendisine 200 yerli verilirse bunların hepsini yakalayabileceği bilgisini vermişti. Meksika’ nın bazı halkları arasında ve İnka İmparatorluğu’ nun çok kuzeyindeki komşu bölgelerde yazı yazmayı bilmek küçük azınlıkların tekelindeydi. İspanyollar inkaların kuzey sınırından yalnızca 900 km uzaktaki Panama’ yı fethe başlamışlardı ama Pizarro 1527 yılında Peru kıyılarına ilk kez ayak basana kadar ispanyol diye bir şeyin varlığından inkaların hiç haberi yokmuş gibi göründüğü aşikar. Atahualpa’ nın, Orta Amerika’ nın en güçlü, en kalabalık yerli topluluklarının ispanyolların idaresine geçtiğini duymamış bile.

 (Atahualpa)
– Okuryazarlık sayesinde İspanyollar insan davranışları ve tarihi konusunda müthiş bir bilgi birikiminin varisi olmuşlardı. Bunun tam tersine Atahualpa İspanyollar’ın varlığından habersiz olduğu gibi denizaşırı gelen ülkelerden gelen istilacılar diye bir şey de bilmiyordu. Tarihte daha önce, başka bir yerde, başka birileri için böyle bir tehdidin söz konusu olduğunu duymamıştı ya da okumamıştı.

– Ateşli silahların etkisi sanıldığı gibi birçok insanın ölümüne neden olmadı. Pizarro’nun elindeki silahların doldurulması ve ateşlenmesi güçtü ve silahların sayısı oldukça azdı. Fakat psikolojik etkisi büyük oldu.

– Atahualpa’nın en büyük hatası askeri birliklerini arkasında bırakması oldu. Yanındaki silahsız yerliler birliklerin çoğunluğunu oluşturuyordu. Ateş emrinden sonra patlayan silahlar, çalan borular, saklandıkları yerden çıkan zırhlı ispanyol birliği, süvariler silahsız yerlilerin üzerine saldırdılar. Askerler yerlileri daha da korkutmak için boyunlarına çıngırak asmışlardı. Silahsız yerliler çil yavrusu gibi dağıldı. Askeri birliklere haber ulaşana kadar Atahualpa çoktan esir edildi. Atahualpa esir edildikten sonra bile halkın üzerinde yaptırım gücü devam etmiştir. Atahualpa Pizarro’ya fidye karşılığında serbest bırakılmasını teklif etmiş, Pizarro kabul edip fidyeyi aldıktan sonra Atahualpa’yı öldürtmüştür. Pizarro’nun amacı diğer İspanyol birlikleri gelene kadar İnkaları oyalamaktı. Diğer İspanyol birlikleri geldikten sonra da Atahualpa’ya ihtiyacı kalmamıştı.

(Francisco Pizarro)
– İnka İmparatorluğu’ nun 2. büyük hatası; Atahualpa esir alındıktan sonra, Pizarro’nun kardeşi Hernando Pizarro Atahualpa’ nın önde gelen, koca bir orduya kumanda eden kumandanı Chalcuchima’ yı kandırmış, ispanyollara teslim olmaya ikna etmişti. Chalcuchima’nın hatası İnka direncinin kırılmasında bir dönüm noktası olmuştu.

Kaynak: Tüfek, Mikrop ve Çelik

 


31 Mayıs 2019 Cuma

Kitap Önerisi : Cumhuriyetin İlk Yüzyılı


Yazar: İlber Ortaylı, İsmail Küçükkaya
Yayınevi: Kronik Kitap

"Türklerin son iki asrı bütün Doğu dünyasında ve Balkanlar'da dikkatle gözden geçirilmesi gereken büyük bir tarihî yolculuktur. Bu nedenle de Dünya Tarihi'nin önemli bir parçasıdır ve dikkatle üzerinde durulmalıdır."
-İlber Ortaylı-

Atatürk ve silah arkadaşlarının yetiştiği II. Abdülhamid'in modernlik arayışı içinde geçen yıllarını, ama aynı zamanda istibdad günlerini ve buna karşı isyan edip hürriyet arayan genç Osmanlı subaylarının maceraları hayatları...

Millî Mücadele dönemini, özgürlük havasının egemen olduğu Cumhuriyet'in ilk iki yılını ve tek partili zorlu zamanları, ardından gelen çok partili siyasal yaşamın başladığı 1950'li yılları...
1913 Babıali Baskını'yla başlayan darbeler tarihini...

Yeni devletin ilk gününden itibaren çözmeye çalıştığı kadim problemleri; Kürt Sorunu'nu, "irtica" meselesini ve eğitim konusunu...

İslâmcılıktan milliyetçiliğe, merkez sağdan sosyal demokrasiye bütün siyasal akımları...
1876'dan 1924'e ve 1982'ye anayasa metinlerimizi... Bizleri 2023'e taşıyacak yeni anayasa özlemimizi...

Şehirleşme, üniversiteleşme, gecekondulaşma, ekonomik büyüme, yolsuzluklar, gündelik yaşamdaki nitelik ve kalite kaybı gibi en güçlü sosyolojik dinamik ve gelişmeleri...
Yani bizi biz yapan ve bugünlere taşıyan önemli tarihsel dinamikleri konuştuk...”

-İsmail Küçükkaya-

Sayfa Sayısı : 304
Ebat : 13,5 x 21
İlk Baskı Yılı : 2017
Baskı Sayısı : 1. Basım
Medya Cinsi : Ciltsiz


Kaynak: https://www.dr.com.tr/Kitap/Cumhuriyetin-Ilk-Yuzyili-1923-2023/Ilber-Ortayli/Arastirma-Tarih/Tarih/Cumhuriyet-Tarihi/urunno=0001707615001

Etiketler

antik roma (5) antik (4) roma (4) savaşı (4) zihinler (4) agarta (3) atlantis (3) avrupa (3) cumhuriyet (3) dünya (3) evrim (3) günü (3) kiralık (3) mu (3) polonya (3) sparta (3) şambala (3) agarta ve şambala (2) birinci dünya savaşı (2) doktor (2) fransa (2) fuarı (2) havari (2) ingiliz (2) isa (2) kitap (2) krakow (2) latince (2) mart (2) mitoloji (2) modern (2) nato (2) nazi (2) of (2) osmanlı (2) poland (2) saint (2) seal (2) simülasyon teorisi (2) spartan (2) tanrı (2) the (2) ww2 (2) çanakkale (2) 1 (1) 10 kasım (1) 12 mart (1) 17 march (1) 17 mart (1) 18 (1) 1807 (1) 1846 (1) 1915 (1) 1916 (1) 1923 (1) 1926 (1) 1950 (1) 1953 (1) 1963 (1) 1972 (1) 1984 (1) 1992 (1) 2 (1) 2002 (1) 24 kasım (1) 29ekim (1) 3 (1) 3 aralık (1) 4 (1) 451 (1) 4temmuz (1) 8 (1) Classical (1) E.T. (1) Erich von Däniken (1) Generalfeldmarschall (1) Schindler (1) Simo (1) Termopylae (1) Vivaldi (1) WWII (1) adası (1) afrika (1) akciğerli (1) akhilleus (1) akif (1) aldous huxley (1) alien (1) alman (1) amerikan (1) annunaki (1) antalya (1) antik mısır (1) arabaları (1) arap (1) arditi (1) ars longa (1) astronot (1) atahualpa (1) atatürk (1) atlı (1) attack (1) ayaklanma (1) ayla (1) azerbaycan (1) aziz (1) balık (1) baron (1) barry (1) barry seal (1) barselona (1) bartholomew (1) bayramı (1) başkentleri (1) benim (1) beren saat (1) bilinmeyen bir kadının mektubu (1) birinci (1) birleşmiş milletler (1) biyoloji (1) bizans (1) black (1) black friday (1) blizkrieg (1) bluetooth (1) bozkurt (1) bugün (1) böcek (1) cajamarca (1) call (1) call of duty (1) camridge analytica (1) can yayınları (1) canavar (1) canlı yayın (1) castle (1) casus (1) cemmat (1) cepherkülü (1) cesur yeni dünya (1) cicero (1) circus (1) color festival (1) cuma (1) dalga (1) dava (1) davinci (1) dead (1) death (1) demir (1) demir maskeli adam (1) demirağ (1) denizli (1) devrim (1) deyişler (1) die (1) diego velazquez (1) distopya (1) doktrini (1) dolar.thaler.usd.uranyum (1) doodle (1) double u (1) double v (1) doğal seçilim (1) doğu roma (1) dragon roll (1) duolingo (1) duty (1) dönüşüm (1) dünya kupası (1) dünyam (1) düzen (1) earth (1) ebulfez (1) edvard munch (1) elmas (1) elçibey (1) engelsiz (1) english (1) enver paşa (1) erdal beşikçioğlu (1) ermenistan (1) ersoy (1) erwin (1) evrim ağacı (1) extraterrestrial (1) fabrikası (1) facebook (1) fahrenheit (1) fahrenheit 451 (1) fermi (1) fermi paradoksu (1) festivali (1) fetih (1) filistin (1) flatliners (1) fortress (1) fransız (1) fransız devrimi (1) franz kafka (1) friday (1) gaga (1) gemi (1) genetik (1) george orwell (1) germany (1) gombe (1) google (1) great (1) göbeklitepe (1) han (1) harbi (1) hawking (1) hayha (1) hazreti isa (1) hikayesi (1) hipodrom (1) hippodrome (1) hiyerarşi (1) hocalı (1) hürkuş (1) ibrahim esen (1) idam (1) ihtilal (1) ihtilali kebir (1) ikigai (1) ikinci dünya savaşı (1) ilaç (1) ilber (1) ilber ortaylı (1) ilk (1) ilyas bazna (1) imparatorluğu (1) ingilizce (1) inka (1) iskandinav (1) island (1) ismail enver bey (1) ispanya (1) ispanyol (1) israil (1) istiklal (1) isyanı (1) italian (1) italyan (1) ittihat ve terakki (1) izmir (1) jane goodall (1) japonların (1) joseph (1) judas (1) kabile (1) kadın (1) kadınlar (1) kahama (1) kalende (1) kalesi (1) kanlı (1) kanlı noel (1) kara (1) kara veba (1) kara ölüm (1) karbon (1) kardaşev (1) kardaşev ölçeği (1) kartel (1) kasakela (1) katliam (1) katliamı (1) kaza (1) kemal (1) kiraliık (1) kiralık zihinler 1 (1) kiralık zihinler 2 (1) kiralık zihinler 3 (1) kiralık zihinler 4 (1) kitap fuarı (1) konyaaltı (1) kore (1) kral (1) kraliçe (1) kurs (1) kurt (1) kurtlar (1) kuruluş (1) kültür başkenti (1) kütüphaneci (1) kıbrıs (1) kızların suskunluğu (1) kızıl (1) labe (1) lakedaimon (1) lambda (1) las meninas (1) lave (1) leonidas (1) list (1) listesi (1) lomza (1) lotus (1) luger (1) lupercalia (1) lupercalia festivali (1) mahkeme (1) marşı (1) maskeli (1) maximus (1) maya (1) medeniyet (1) mehmet (1) memento (1) men (1) metro (1) metrosu (1) milli takım (1) modern seçilim (1) molon (1) mori (1) moscow (1) moskova (1) muavenet (1) music (1) mustafa (1) mutlu (1) mühendisliği (1) münih (1) naim süleymanoğlu (1) ne (1) nedimeler (1) neuschwanstein (1) ninja (1) noel (1) norveç (1) norway (1) nur yerlitaş (1) nuri (1) olayı (1) olimpiyat (1) ortaylı (1) ortaçağ (1) oskar (1) osowiec (1) panzer (1) parabellum (1) paradoks (1) paradox (1) paris (1) paristen sevgilerle (1) pat barker (1) patrick (1) pers (1) pizarro (1) podcast (1) red (1) red alert 2 (1) remus (1) ressam (1) romalı askerler (1) rommel (1) romulus (1) ronald reagen (1) rose (1) rose adası (1) rose island (1) rus (1) saint patrick (1) saldırısı (1) samurai (1) samuray (1) sara is missing (1) savaşçı (1) saygı (1) science (1) selanik (1) sevgi (1) sevgilerle (1) sevgililer günü (1) seçilim (1) simulacra (1) sirius (1) sirius a (1) sirius b (1) sirius yıldızı (1) skalası (1) society (1) soldier (1) sorun (1) sosyoloji (1) sovyetler (1) soyqırımı (1) soğuk savaş (1) space (1) spirituelism (1) sscb (1) st (1) st patrick (1) stalin (1) stefan zweig (1) stephen (1) stolk (1) sushi (1) suşi (1) sümer (1) sürü (1) sırrı (1) tahsin (1) tank (1) tanrıların (1) tanrıça (1) tanzanya (1) tarih (1) tarih dosyası (1) tarihi (1) tecavüz (1) teknoloji (1) termofil (1) terör (1) thy (1) tilkisi (1) timur (1) tinycards (1) tip 1 (1) tip 2 (1) tip 3 (1) tip 4 (1) tip 5 (1) tip a (1) tip omega (1) treni (1) trident-javelin 2017 (1) troya (1) turist (1) türkiye (1) tıp (1) ulusal park (1) ussr (1) uygarlık (1) uyuşturucu (1) uzaylı (1) uçak (1) uğur yücel (1) v (1) valhalla (1) veba (1) veba doktoru (1) vecihi (1) viking (1) violence (1) violence and society (1) vita brevis (1) w (1) warrior (1) wave (1) welle (1) white (1) wolf (1) wolves (1) ww1 (1) xocalı (1) yahuda (1) yazıcı (1) yaşam (1) yehuda (1) youtube (1) yurdu (1) yüzyıl (1) yıldız (1) yıldız savaşları (1) yıldız savaşları projesi (1) zaferi (1) zırhlı (1) çizgi (1) çizgi ötesi (1) çiçero (1) çöl (1) çığlık (1) ölçeği (1) öpücüğü (1) ötesi (1) öğretmenler günü (1) ümraniye (1) ütopya (1) şehirleşme (1) şempanze (1)