İlk iki kısım olayın gerçekliğinin anlaşılmasında yardımcı olması için yazılmış ayrıntılardır. Asıl olay
Agarta ve Şamballa'nın tarihidir. Mu ve Atlantis kıtalarında yaşayan yüksek bilinçli Osiris Rahipleri olarak adlandırılan grup, kıtaların yıkılmasına yakın bir zamanda bunu hissediyor ve oraları terk ediyorlar. Çoğu yazıda Himalaya Dağı'na gittikleri ve iki ayrı grup olarak yeraltına şehirler kurduklarını anlatır. Bu kıtaların yıkılmasındaki en büyük etken kötü güçlerdir. Yeraltına yerleştikten sonra bu kötü güçlerle savaşmaya başlayan 'iyi taraf', bu organizasyon ile yeryüzündeki insanlarla iletişime geçiyor ve kendilerine yardımcı olabileceklerine inandıkları insanlara birtakım bilgiler ve bilimsel keşifler veriyorlar.
Agarta ve Şamballa'nın tarihidir. Mu ve Atlantis kıtalarında yaşayan yüksek bilinçli Osiris Rahipleri olarak adlandırılan grup, kıtaların yıkılmasına yakın bir zamanda bunu hissediyor ve oraları terk ediyorlar. Çoğu yazıda Himalaya Dağı'na gittikleri ve iki ayrı grup olarak yeraltına şehirler kurduklarını anlatır. Bu kıtaların yıkılmasındaki en büyük etken kötü güçlerdir. Yeraltına yerleştikten sonra bu kötü güçlerle savaşmaya başlayan 'iyi taraf', bu organizasyon ile yeryüzündeki insanlarla iletişime geçiyor ve kendilerine yardımcı olabileceklerine inandıkları insanlara birtakım bilgiler ve bilimsel keşifler veriyorlar.
Örneğin, Illuminatinin, karanlık güçlere çalışan ve dünyayı köleleştirmek isteyen bir organizasyon olduğu söyleniyor. Ve bu organizasyon neredeyse insan tarihi kadar eski. Ve yeraltındaki rahipler bu kötü organizasyonları bitirmek için bazı insanlarla iletişime geçiyor ya da kendileri gönderiyorlar. Yazılarda geçen 'Adolf Hitler'in Osiris Rahipleri tarafından gönderilen bir medyum' olduğu cümlesi manidardır. Olayı biraz daha incelediğimiz zaman Swastika ve Yahudi Yıldıızının eskiden bir olduğu ve aynı tarafta bulundukları, daha sonra Hitler'in, Yahudi yıldızını benimseyen örgütün Illuminati ile dünyayı ele geçirme planından sonra bu örgütleri bitirmek için çalışmış, fakat tamamen bitirememiştir. Çokça kalıplaşmış bir soru olan, 'Nazi Almanyası'nın teknolojisi nereden geliyor ?' sorusu, olayı sorgulamamız için biraz yardımcı olabilir. Dünyadaki, özellikle 2. Dünya Savaşı zamanında teknolojilerin 'ilk'leri hep Nazi Almanyası'nda ortaya çıkmıştır (V2 Roketi, Uçan daire projesi, Kablolu ve kablosuz kitle iletişim araçları, Telsiz, Gelişmiş Benzinli motorlar vs.).
Bunların hepsi bize masallar ve efsaneler aracılığıyla aktarılıyor fakat biraz mantık ve şüphe ile yaklaşmayı gerektiriyor eğer işin özünü öğrenmek istiyorsanız. Ve bu da sizi bazı ipuçları ve kanıtlara götürüyor. Örneğin James Churchward'ın Kayıp Kıta Mu kitabında, Churchward'ın 1925 yılında Pasifik Adalarında yaptığı araştırmaların ve ispatların bu masalların aslında gerçeği yansıttığını gösterir. Mu ve Atlantis'in bu kadar gelişmiş ve yüksek bilinçte olduğu, Antik Mısır, Maya, İnka gibi ilkel toplumların, Mu ve Atlantis kıtalarından gönderilen Osiris Rahipleri tarafından geliştirildiği de bir diğer konu. Peki bu bilinç nereden geliyor ?. Bu kadar ilkel olan insanlar, aralarında birkaç yüzyıllık fark olan ataları mağaralarda yaşayıp meyve toplarken, onlar nasıl bu bilince ulaştı ?.
Burada devreye Sirius Yıldızı (gezegeni) giriyor. Her üst bilinç, alt bilinci etkiliyor. Bu düzenli bir hiyerarşi ve silsile ile devam ediyor. Efsaneye göre dünyadaki ilk insanlar Mu kıtasında ortaya çıktılar. Onları oraya getirenler ise Siriuslu Tanrılardı. Onların gelişmesi için onlara bazı püf noktalarını öğrettiler ve gelişmelerini izlediler. Ne zaman ki kendi ayakları üzerinde durmayı öğrendiler ve diğer toplumları geliştirmeye başladılar, o zaman fiziksel olarak gelmeyi bıraktılar fakat izlemeye devam ediyorlar ve telepatik olarak buna hazır olanlarla iletişime geçiyorlar. Her yerde olduğu gibi Siriuslular'da da kötüler vardı. Ve onlar insanın gelişmesini istemediler ve dünya üzerinde Tanrısal olaylar yaşanmaya başladı.
Kısaca nlatmak gerekirse İyi ve Kötünün Savaşı. Kötü güçler biraz daha baskın çıktılar ve kıtaların yıkılmasına ve yok olmasına yol açtılar. Fakat insanoğlu yalnız değildi ve iyi taraftakiler telepatik olarak bize yardım etmeye devam ettiler (Agarta ve Şamballa'da da). Çünkü insanoğlunun frekansı açıktı ve onu engelleyen bir durum (kötülük) yoktu. Kötü taraf baskın çıkmaya başladığı zaman insanların içine kötü duygular verdiler ve bilinçlerini uyuttular. Yani insan eski saflığının ve gücünün farkında değildi artık. Ama Osiris Rahipleri, kötü güçlerin bozmasını engellemek ve anlamamaları için bu bilgileri semboller ve şifreler ile dünyaya yaydılar. Ne zamandır olduğu bilinmez, kötü güçler dünyayı eline almış vaziyette fakat her zaman olduğu gibi günümüzde de şifreleri çözen ve telepatik kanalı açan insanlar, atalarının yaptığı gibi görevi üstleniyor ve saf duygunun, sevginin kazanması için, evreni korumak için üstüne düşeni yapıyor.Mu yazıtlarında, bu saflığa ulaşmak için, kötü duyguları terketmek gerektiği yazıyor. Çünkü, insanoğlu ilk başta kötü duygulardan arınmıştı fakat iyi güçlerin yapabildiği gibi kötü güçler de bizimle telepati kurarak bizi kötülüğe teşvik ettiler. Hem kötülükten beslendikleri için, hemde kaos ve kargaşa ile insanların iyi taraf ile birleşmemesi ve dünyayı köleleştirmekten kurtarmak için kötü güçlerle savaşmaması için. yani insanın özünde kötülük yoktur, saf enerji ve sevgi vardır, kötülüğe kapılanlar uyuyan bilinçlerdir. Ne zaman ilk saf halimize dönersek, o zaman telepatik frekanslarımız açılır.
*Bir başka konu ise Mu'ya bağlı oan Uygur İmparatorluğu. Bu konu Türkler ve Uzaylı Ataları kitabında güzelce anlatılmıştır.
"Türkler'in varoluş ve uygarlık tarihi; bazı Batılı ve Arap tarihçiler ve
bunlara uyan tarihçi ve araştırmacı ünvanlı bazı Türk yazarın iddia
ettiği gibi üç beş bin yıl ile sınırlı değildir. Bilakis varoluş
tarihimiz çok daha eskidir. Ayrıca astronomi, fizik kimya, matematik,
tıp vb. konuda her zaman en ileride olduğunu ispatlayan Türkler,
elektiriği 20'nci yüzyılda değil çok daha önce kullanmış olup, imal
ettikleri süper gelişmiş robotları hizmetlerine amade etmişlerdir.
Türkler'in her konuda çok ileri ve zeki olduğunu her fırsatta dile
getiren Atatürk, Türkler'in gerçek tarihi ile ilgili ciddi araştırmalara
girişmiştir. Ve Türkler'in atalarının kökenlerinin Mu Kıtası'nda
olduğuna inanan Atatürk, Tahsin Mayatepek'i atalarımızın kökleri ile
ilgili araştırmalar yapması için Meksika'ya yollamıştır. Oradan gelen
raporları inceleyen Atatürk, Türkler'in soyunun Mu Kıtası'na dayandığına
hükmeder. Bu kitapta; Türkler'in beş bin yıllık kabile hayatından
gelmediği bilakis yüksek bir medeniyetten, Mu Uygarlığı'ndan geldiği
ispat etmeye çalıştım. Bu uygarlığın M.Ö. 70.000 ile 200.000 yıl
öncesine dayandığını ve dünyanın, günümüzden daha ileri, modern
uygarlığını kurduğunu ortaya koyuyorum. Zaman zamanTürkiye semalarında
gözüken ve adına Uçandaire denilen nesnelerin, özellikle ülkemizi
ziyarete gelen atalarımızın olmadığını kim iddia edebilir. Bugünün
Avrupalılarının ataları on binlerce yıl öncesinde mağaralarda yaşarken
bizim atalarımız dünyayı ve gökleri dolaşıp, medeniyetler kuruyorlardı.
Son söz olarak: Albert Einstein "UFO'lar gerçektir ve Dünyadan göç eden
bir ırk bizi kontrole geliyor ve gelimemizi izliyor," diyorsa bu kitabı
onun düşüncesi ile okumanızı tavsiye ederim."
Ekler;
Agarta ve Şamballa Kitabı
Türklerin Kozmik Kökeni
Türkler ve Uzaylı Ataları
Ekler;
Agarta ve Şamballa Kitabı
Türklerin Kozmik Kökeni
Türkler ve Uzaylı Ataları